10 Mayıs 2009 Pazar

SU ÇÜRÜDÜ

1-_Yetmiş iki gündür bir dolapta kilitliyim. Yalnızca anahtardeliğinden hava giriyor ve ölü bir ışık sızıyor içeri. Yalnızlık hiç de tanrısal değil, görkemli değil. O yalnızca geçmişle gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir karanlık nokta. Geçmişi ve geleceği olmayan, ölümle yaşam arasında irinli bir leke yalnızlık denilen. Şimdi ne varsa, anahtar deliğinden sızan havayla ışıkta... (Farkına varsalar, kapatırlar mıydı onu da?)Bütün belleğimdekileri yokettim. Elektrikli bir aygıyla yaktım, jiletle kazıdım. Çığlıkların aralığından uçurdum hepsini, küledip savurdum. Adımdan gayrısını bilmiyorum.
2-)Zamanı yiyip bitirdi karanlık. Gece yoktu. Güneş çoktankömürleşmiş ve yeryüzü yapışkan bir karanlıkla örtülmüştü. Yabanıl sesler geliyordu derinlerden ve karanlığı ince bir bıçak gibiyırtıyordu. Saklayan kırbaç gibi... Acı duvarını aşan bu sesler, madeni bir gürültüye dönüyor ve yerkabuğunuzorluyordu artık. Sesim yoktu. Karanlığın karnında yitirdimsesimi. Kör bir kuyuda unutulan Yusuf'tum belki. Ama durmadan soruyorlardı. Tanrılar bilmiyordu sordukları şeyleri, peygamberler büsbütün hain çıkmıştı. Ama yine de soruyorlar, soruyorlar, soruyorlar...Adımdan gayrısını bilmiyorum.
3-)Iki şeyi bilmek istiyorum. (Belki aynı şeyi iki kere bilmek istiyordum.) Duvarların rengi neydi? Derimin rengi neydi?Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarımla, avuçlarımla, dilimle dokunuyorum. Duvarların bir rengi olmalı. Ama hiçbirduvarcının, hiçbir ressamın bu rengi bildiğini sanmam. Adıyoktu bu rengin, kimyası yoktu. Belki renksizliğin rengiydi bu. Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarların rengi...Adımdan gayrısını bilmiyorum.
4-)Bir böcek gibi antenlerimi gezdiriyorum bedenimde. Anahtardeliğinden sızan ölü ışıkta ellerime bakıyorum. Ellerim... Sanki bir kadının memelerini hiç okşamamış, sicaklığını duymamış. Ellerim... Her dizesi çığlık olan şiirleri hiç yaratmamış sanki. Nebeyaz tenliyim artık, ne esmer, ne de kara... Cüzzamlının, vebalının bir rengi vardır. Irinin bir rengi... Ölünün bile bir rengi vardır ama derimin rengi yoktu. Belki çürüyen bir kentin rengiydi bu. Çürüyen bir dünyanın...Adımdan gayrısını bilmiyorum.
5-)Kıllı, ayakları üzerinde duramayan bir yaratıktım artık.Soyumun neye benzediğini unuttum. "Insana benziyorlardi"diye duymuştum bir vakitler. Demek ki şimdi maymun halkasında insanlık...Adımdan gayrısını bilmiyorum.
6Ağzımı anahtar deliğine dayayıp havayı emiyorum. Böceksokması gibi bir yanma duyuyorum boğazımda. Oysa kuru biryaprağı bile dalından düşürecek gibi değil bu esinti. Belki çöle dönmüş toprağa tek yağmur damlasının düşüşü yalnızca.Çamur gibi bir yağmur damlası... Ama toprak, bu damlayla çatlatacak bağrındaki tohumu. Çöl, bütün vahalarını bu damlayla yeşertecek... Genzim yanıyor. Ince bir kan şeridi sızıyor dudaklarımdan. Kirli, sıcak ve simsiyah...Adımdan gayrısını bilmiyorum.
7-)Suyum, bir litrelik karton süt kutusu içinde. Yetmiş iki gündürsakındığım ve hergün ancak bir kere dudaklarımıdeğdirdiğim... Dilimi bir köpek gibi değdirdiğim. (Dilin suyadokunuşu... Bir süngerin denizi yutuşu yani. Bir çölün seraba kesilmesi bir an için.) Her gün ancak bir kere değdiriyorumdudaklarımı suya. Dilimi kaçırıyorum artık. Sünger, bütünvantuzlarını birden uzatmasın diye... Bataklıktaki suyun da birsu yanı vardır. Çürüyen bir bedenin bile dayanılabilir kokusuna. Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile değildiartık. Küstü, öldürdü kendini su...Su çürüdü...Adımdan gayrısını bilmiyorum…
AHMET TELLİ

Hiç yorum yok: